Alemin imtihanı mı alimin imtihanı mı?

Maddi yönden başarı kazanmış bazı insanlar bir zamanlar fakirlikten dolayı komşusunun kümesinden tavuk çaldığını, ayakkabı boyamakla işe başladığını veya pazarcılık yaptığını gururla anlatır. Aslında o bunları anlatmakla mütevazi ve olgun bir izlenim bırakır, veya öyle görünür. Eskiden o işleri yaparken utanç duyuyordu büyük bir olasılıkla. Hatta bazılarıda hiç çekinmeden mesela ayakkabı boyadığından o zamanlar utandığınıda söyler.

Onun mesajı "altta bıraktığı sınıfa", "Bak bende senin gibi zamanında ayakkabı boyuyordum. Şimdi bu hale geldim. Çalışırsan sende pekala başarabilirsin" dir. Yukarıdaki sınıfla braber olduğunda da gülüp kahkahalar atarak, "Ya ekmeğin fiyatı kaçtı" der ve ekler: "Zamanında ayakkabı boyarken bu duruma geleceğim hiç aklımın ucundan dahi geçmemişti" der. Bu son cümleyi demekle aslında kaderin onu o noktaya getirdiğini itiraf ediyor. Konuyla alakalı Kuran ayetini hatırladınız mı? Neyse açıklayıp muhatabım olanların moralini bozmayayım.

Neymiş efendim, "zamandında ben geceleri odun çalıp gündüz satarak ayakta kalıyordum". Sanki çok büyük halt etmiş gibi. Üstelik cümle alemi günahına şahit tutuyor. Demek ki şimdi aynı şeyle imtihan edilsen aynı şeyi yine yapacaksın. Ama bunu niye diyor, çünkü artık tuzunun kuru olduğunu düşünüyor. Artık hesap vereceği bir şey veya kimse kalmadışüncesi içerisinde kendisi. Allah kimseyi açlıkla imtihan etmesin.

Parayı görünce hah şimdi oldum diyebilir mi bir insan. Aklıma Kemal Sunal'ın bir filmi geldi. Hani kendine miras çıkıyorda kızıyla şehire ilk defa gidiyor ya. Her şehire giden köylünün korkulu rüyası olan namusunun derdine düşme meselesiyle muhatap oluyor hani. Evinizde veya elinizde telefon bulundurmazsanız, yalnız yaşamayı tercih ederseniz dedikoduyla imtihan olunmama tercihini siz yapmış olursunuz. Evinizde bilgisayar bulundurmazsanız gayrı ahkaki sanal dünyanın binbir türlü günahlarıyla imtihan olmamaya kendiniz karar vermiş olursunuz.

Ama bir alim gelirde derse ki, "Neme lazım canım internet, bilgisayar kullanıpta durduk yerde günaha girmeye". O zaman ben derim ki benim daha 16-18 yaşındaki çocuklarım nasıl kendine mukayyet olsun. Demek ki olayın izahı alime göre çok basit: İnternetin varsa temkinli kullan günaha girme. İyi ama sen bile kendin günaha girmekten korktuğun için internet kullanmıyorsun. Üstelik yavrularının kullanmasına izin verdiğin halde. Yavruların senden daha mı iradeli.

Günaha götüren şeylere yaklaşma. Yani sen kendini bilirsin. Gördün mü veya duydun mu dayanamazsın. bir tık kadar yakında duran günaha girmemek için internet bağlatma bile!

Çocuklarını da internete yaklaştırma. Güneşin ortalığı yakıp kavurduğu bir zamanda yarı çıplak gezenlerin içine, sokağa salma o zaman çocuklarını. Sen yaklaşmıyorsun ya.

Ben alimden daha makul açıklamalar isterdim. Mesela, "Neyle haşır-neşir olursanız onun rüyasını görürsünüz. Yani neyle uğraşır, neyle muhatap olursanız kişiliğiniz benliğiniz öyle şekillenir. Bir taraftan müslüman olup dini kaideleri yerine getirmeye çalışırken, öbür taraftan günah bataklığında dolaşmak ruh halinizi bozar. Sizi şizofren bir kişilikli insan yapar. İnsan çift veya çok kişilikli olursa şizofren olur. Uzun bir zaman bunu taşıyamaz insan, yorulur, hasta olur" gibi açıklamalar mesela.

Bilemiyorum, yine de hüsnü zanımı koruyarak yaşlılığına veya hastalığına veriyorum alimin. Veya irticalen konuşmuştur iyi tahlil etmeden.

Bir taraftan hani o TGRT alimler serisi filmlerinde günaha girmekten korktuğu için evinde yalnız kalmayı (zühdü) tercih eden ve ona insanların içine çıkması için ikaz gelen vaka var, diğer taraftan da İslam'da zühdü yaşamayı tavsiye eden akım var. Hangisi ve doğrusu ne?

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Yıllara göre PKK tarafından şehid edilen Asker sayısı

Mustafa İslamoğlu'ndan ezber bozan zekat açıklaması