"Anaç arının tedirgin işçi arıları"



“Anaç arı” kovandan çıkıp neden “tarlalara dağlara” çiçek toplamaya gitmez artık? Allah'ın ona sunduğu nimetlerden yararlanmaz? Ayağına diken miken batacak değil ya. Neredeyse botlara bile gücü yetecek kadar güçlenmiş. Botları kendine yakıştıramıyorsa haklı. Ona gerçektende botlar hiç yakışmaz. Adama bu kadarıda fazla artık derler. Ama zaten botları alan üsküdarı geçmiş. Artık istesede alamaz. Bence o yine normal bir ayakkabı giyinsin. Ama normal ayakkabınında gerektirdiği normal davranıştır. 

Erkeksen açık konuş dersin tabi, işine öyle gelir çünkü. Açık konuşanlar şu an nerelerde biliyoruz.

“İşci arılar” “anaç arı” uğruna memleketi feda ederler mi, ekonomiyi ne....'a peşkeş çekerler mi, yoksa kendileride ne....'ların birer parçalarıydıda biz mi bilmiyoruz?

“Avrupa Fatihi’nin” “Anaç arının” "bağlara bahçelere" gelmesini istediğini ona bir tuzak kurmak şeklinde alğılayan bir "işçi arının" yazdıklarından anlaşılacağı üzere acaba "arı kovanı" büyük bir paranoya ve hezeyan mı yaşıyor?

“Nizamcılar”, hatta “tüm nizam sistemine” “arı kovanının” bir nüfuzu sözkonusu mu gerçektende? Bu bu kadar kolay mı bu iş? Bu meşru olamaz. Bunu tartışma konusu bile yapamazsınız. Böyle bir nüfuz varsa sadece bunu yok etmek için dahi iktidarın tekrar iktidar olması, olduktan sonra tekrar bir ekokritiğe girmesi artık şart oldu. Başka bir alternatif kalmadı.

Çünkü bu diğer "Arı kovanlarının" "steril" kalmalarının bir garantisi olacaktır. Yıllardır bazı muhaliflerin hiç ödün vermedikleri o düzenin ne kadar önemli olduğu idraki tüm müslümanlara hayırlı ve bereketli olsun. Muhalefetin bu anlamda bir denge partisi olduğuna yönelik çıkışları samimi bulmuyorum yinede. Çünkü onlar yıllardır savunageldikleri o sistemin başdüşmanı diye ilan ettikleriyle eskisinin aksine şimdi sadece iktidara muhalif safında yer tuttukları için kimseye o sistem hakkında samimi olduklarını izah edemezlerler. "Düşmanımın" düşmanı benim dostum oldu artık'ın samimiyetine kimseyi inandıramazlar. Bu Millet kaypaklıkları deşifre etme basiretine sahiptir. Onlarların vergilerini yiyerek onlarla alay etmek çok ayıp, çok terbiyesizliktir, haddini bilmezliktir.

Ecdadın sisteminde değişik renk ve inançtaki insanların beraberce karşılıklı saygı ve barış içinde yaşamalarının modern versiyonunun bize yansımasıdır laiklik. Ben öyle görüyorum ve öyle yorumluyorum. Başkaları başka yorumlasın. Bize tarihte dayatıldığından dolayı, dayatanlardan dolayı, müslümanın haklarını kısıtlamalarından dolayı ona gereken önemi veremedik, hatta içimizden nefret edenler oldu. Nefretini dile getirenlere tek alternatifin budur diye cezalar verdikçe, onları hapislere attıkça nefretler çığaldı. (Bunu sadeve müslümanlar yaşamadı) Bizim kendimize has laiklik yorumumuz neden olmasın. Bunun adı her inanç ve renkten insanların birarada yaşaması veya yaşamasına imkan sağlamasını kolaylaştıran demiyorum, sağlayan bir sistemse bundan kim rahatsız olur. Asıl ve temel şart bir "arı kovanının"  diğeri üzerindeki nüfuzunu ve potansiyel dayatmasının önündeki tedbirlerin alınmasıdır. İşte asıl kritik ve ince nokta burasıdır ve birçok modern sistemi olduğunu ve çağdaşım diyen ülkelerde dahi bu noktada sıkıntılar vardır. Çoğunluğun azınlığa hükmetmesini engelleyici açık, anlaşılır, şeffaf, memleketin sosyal yapılarına uygun, hatta her yörenin içtimai yapısına göre küçük farklılıklarıda olabilecek bir kanun kitabı çalışmalarının çok acele bir şekilde yapılma zaruriyeti vardır. Buna hiç olmadığı kadar şu dönemde ihtiyacımız var. 

(Evet Türkiye'de değişik yörelerde değişik kültür ve geleneklerde insanlar yaşıyor ve temel yasalar hariç sadece tek tip kanunu herkese dayatmak doğru değildir. Ücra köylere mazbahalar kurmadan sen dışarıda kurban kesemezsin diye ceza yazamazsınız mesela. Bu çok komik olur. Eskiden nevruz kutlamalarını engellerken şimdi bakanlar dahi ateşin üzerinden atlamaya başladı. Adamı böyle yaparlar işte. Kanunları yönetenler değil halkın çeşitliliği ve dinamikleri belirlemelidir. Hatta kanun tekliflerini belli yörelerin seçtiği küçük meclisler sunsun meclise. Ben hukukçı değilim ama halkı memnun edecek bir sistem vardır elbette.)

Gelelim meselmize...

Eğer bu böyleyse o zaman bugün bu “arı kovanı” yarın başka bir “arı kovanı” nüfuz etmek için uğraşırsa "nizam sistemine" bu kavganın önünü kim alacak? “Avrupa Fatihi” şu an onların Allah’tan başka kimsenin sorgulayamayacağını söyledi. Eh acırsanız acınacak hale düşersiniz dedi ama keşke bir uyaran olsaydı önceden. Keşke şu “Tersane” tartışmalarına sebep olacak düzenlemeleri açıklamayı "ringdeki" “koz paylaşımından” sonraya bıraksaydık. Kim bilirdi ki avamın içine kurdun sokulacağı planlarının olacağını. Eh sen bundan sonra ne yapacağını biliyorsun “Avrupa Fatihi”. "Ringde" “Koz paylaşımından” sonraya kaldı bu işler. Bunda hiç kuşkum yok. Sen yinede merhametli ol iyilere sakın dokunma, cahillerede. Çünkü onlar her ne kadar ilim irfanla uğraşsalarda bu hususta cahiller. İçlerinde öyle çok birbiriyle örtüşmeyen yazıları çıkıyor ki, korkudan kaynaklanan ani refleksleri onlara yanlışlar yaptırıyor hissine kapılıyor insan. İnsan elli doğru yapar bir yanlış yapar, olur böyle şeyler. Ama şu sıralar yaptıkları yanlışlar haddini aştı. Hadlerini gittikçe dahada aşıyorlar. Dikkatli yazmaya çalışıyorum ama iyi niyetinde bir sonu var.

Eğer bu "arı kovanının" “nizam ve intizama nüfuzu” sözkonusu ise ikidebir "dağları ovaları" “nizam ve intizama uyun” diye uyaran ABİ’nin kendi “nizam ve intizam” sistemlerinede “arı kovanlarının” nüfuzunun olmasını nasıl karşılarlar acaba? Mesela aynı “arı kovanının” ABİ’nin bir ülkesindekileri o devletin sistemine, “nizam ve intizam sistemine”  nüfuz etmeye kalkışmayı denemelerini varsayalım. Nasıl karşılarlar? Sen “Avrupa Fatihi” önümüzdeki günlerde bunu dile getireceksin Çürüksel’de, bundan eminim. 

"Arı kovanının" "nizam ve intizama" nüfuzuna Padişah izin mi vermiş? Olabilir. Ya onları izine ayırır ya da nüfuzlarını engelleyici "nizam ve intizamı" kanunlarını düzenler . Destek yüzde ellilerin üzerine çıkınca bu dahada kolay. Ama şu yanlış anlaşılmasın. "Arı kovanını" biz halen seviyoruz. Onların çalışarak çiçekler toplamasına olan hayranlığımız hiç eksik olmadı. Herşeye rağmen orada bal üretenler, çalışkan ve özverili "arılar" var. Ama "işçi arılar ve anaç arı" da bilsin ki, bal topladıkları çiçeklerinde hakları var. Yoksa ellerine diken batınca feryat figan etmeye hakları yok. Onlar çiçeklerin dikenide olduğunu çok biliyorlardı. Nede olsa sabah akşam ilimle uğraşıyorlar.

Ama "padişah" gönül sohbetine katılmamalıymış belkide. Aşk rehavetide içinde barındırırmış. Kulağımıza küpe olsun!

Aynı “arı kovanının” dışarıya hitap eden "bülbüllerinin" "güncel vakayı" kendi açılarından haklı göstermek amacıyla "Padişahı" karalayarak, hatta bazı haddini bilmez "bülbüllerinin" "Padişahın" istifa etmesini istemelerini ve bu doğrultuda ABİ’den eman dilenmelerini adeta "Padişahı" onlara şikayet etmelerini ima edici haberlerini nasıl anlamalıyız? Bunu "Geziciler" başka metodlarla yaptılardıda bunu pek yadırgamadık. Ama "Gezicileri" bastıranlar "sisteme nüfuz edenlerin aynısı" değil mi? Bunları sıradan bir vatandaş olarak anlamakta gerçekten güçlük çekiyorum. Yavuz hırsız ev sahibini bastırmıyor mu yoksa? 

Her ne olursa olsun birçok "bal-petek" yazarı "Avrupa Fatihi"ne sempati duyan kitlenin kodlarını kesinlikle anlamamış. Siz nasıl "bal-petek bülbüllerisiniz" öyle. Kaleminizden ve dilinizden zehir akıyor. Bana bir yakınım “Bizim kötümüz elin iyisinden iyidir” demişti. Eğer "Padişahı" bizim kötümüz olarak kabul ediyorsanız onu başkalarına şikayet etmeniz benim gözümde sizi vatan haini yapar, tüm onu sevenlerin gözündede. O bulunduğu mevki itibarıyla onu seçenlerin değil sadece, tüm "ovaların yaylaların" namusudur, şerefidir. Onun makamını şerefli görmeyenler o makamın temsil ettiği bayrak altında yaşamakla kendileri ne olmuş oluyorlar? İşte bundan dolayıdır ki onu o mevkiden kaldırmanın en şerefli yolu seçimle oradan almaktır. "Bülbülcülük" yoluyla her dakika her saniye karalamalarla, "vadideki ovadaki" ekonomik durumun kötüye gitmesine sebep olmakla, fakirin fukaranın vergilerinin kaybolmasını, birtakım konjonktürel çalkalanmalara sebebiyet vererek global hırsızlarca çalınıp çırpılmasını sağlamakla bu memlekete en çok kötülüğü yapıyorlar? Asıl hırsızlığı ve ahlaksızlığı yapıyorlar. Siz nasıl müslümanlarsınız öyle? Bu aynı zamanda kendi "ayağınıza kurşun sıkmak" değil midir? Siz nereden "bal" toplayacaksınız sonra?

Buna kanıt olsun diye mesela şu an okuduğum bir haberde "Doların yükselişi devam edecek mi? Dolar ilk kez .... sınırını aştı" diye başlık atıyor. Başlık saf ve şeffaf değil. Yani "tersane" planlarınızdan vazgeçecekmisiniz? Gezicilerin Havaalanından, köprüden vazgeçecekmisiniz tehdidi gibi?

"Padişah"ın dize gelmesi için doların daha çok yükselmesi, ekonominin çökmesi, ocaklarımıza ateşler salınması, yuvalarımızın yıkılması, yerin dibine batmamızın temennisi ve bedduası bu. Hatırladınız mı bir yerden? Hatırladınız tabi. Zekanızla dalga geçilenler olmadınız zaten siz hiç. Ama varsın onlar ona yeltensinler, ellemeyin siz.

İktidar gibi düşünene, onu seçene, sempati duyana toptan açılmış bir "savaş" bu.

Kimse bu tehdide boyun eğmez. Bu Millet bu tehdide boyun eğmez. Haddinizi bileceksiniz. Sonra size "bal mal" da veren olmaz bundan sonra.

Keşke ne kadar acınacak halde olduğunuzu bir anlasanız.

“Tersanelerle” “Avrupa Fatih”i neden uğraştıda “arı kovanını” tedirgin etti demeyin. O yaptıysa mutlaka bu memleketteki bir “derslikten” öte “terslik” vardı "tersanelerde" demektir. Başka ülkelerde açtığın "Tersanelerde" sana kılı kırk yardırıyorlar ama kendi "dağlarında ovalarında" ağzını açana hotminleşiyorsun, dikleşiveriyorsun ne hikmetse. Anlaşılan o ki kendine pekte güvenmişsin. "En ince noktalara kadar sızmışsın". Bundan yıllar önce verilen "Sakın vakitsiz ötmeyin" talimatını harfiyyen yerine getirmişsin. Ama malesef vaktini hesaplayarak "öttüğünü ve işgüzarlıkta" marifetli olduğunu zanneden "hormonlu horozun" hesap etmediği çok önemli bir nokta var: Millet!!!

Heyhat meydanlar şenlensin!!!

Tabi yüreği güçlü olana...

"Anaç arının tedirgin işçi arıları" 

Senaryo: A.Y.
Jimmy Jib: A.T.
Kurgu: E.A
Resim: B.D.
Kostüm: E. B
Bu filmde emeği geçen tüm artistlerin vereceğiniz gişe paralarının kıymetini bileceğinden emin olabilirsiniz.  Keseniz bol ve bereketli olsun. Kasalarımız tamamen dolsun. Paralarınızın heba edilmeyeceğinden küresel hırsızlara peşkeş çekilmeyeceğinden emin olabilirsiniz.
Sizi bu sinemaya yine bekleriz. 
30 MART'TA TÜM SİNEMALARDA
 
ANLAMKAVRAM FİLM 
  "Anaç arının tedirgin işçi arıları"
FRAGMANINI SUNDU

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Yıllara göre PKK tarafından şehid edilen Asker sayısı

Mustafa İslamoğlu'ndan ezber bozan zekat açıklaması