Sevgililer gününde sevgi konusu



Allah’ın insanı yaratmış olduğu özellikleri itibarıyla mevcudatın ekserisiyle alakadardır. Gerçektende insanı hemen hemen her şey ilgilendiriyor. Televizyondan duyduğu, gördüğü bir haber, bir sevdiğinin sıkıntısı vesaire. Allah insanı öylesine yaratmış ki, insan her şeyi dert ediyor, her şeyle alakalanıyor. Buna sadece zihnimiz değil duygularımızda dahil oluyor. Zaten duygularımıza hitap eden bir şeyse ondan kendimizi alamıyoruz.

Bu durumda şu soruyu sormak gerekiyor: Acaba bu durumun insana verdiği bir zararı var mıdır? Bu kadar alakadar ve hassas olma bize ne kadar veya nasıl bir zarar verebilir? Hem insanın mahiyeti camiasında hadsiz bir istidad-ı muhabbet/sevgiye meyletme yerleştirilmiştir. Allah insanı her şeyle alakadar surette yaratmıştır. Her şeyi merak ediyoruz, üzülüyoruz veya seviniyoruz. Sonra sınırsız bir muhabbet, sevgi özelliği yüklemiştir Allah insana. Mesela bir insanı sonsuz sevebilirsiniz. Bunun nedeni sevginizdeki sınırın olmayışıdır. Daha doğrusu sevgide sınırı tayin eden Allah ile alakanızın sağlıksız olmasıdır. Sevginizi bir şeye yönelttiğiniz zaman şayet ona bir ayar getiremezseniz o sevginiz o yönelmiş olduğunuz şeye tamamını veriyor. Yani elinizdeki sonsuz sevgi sermayesini bir şeye tamamen verebilir yaratılmıştır insan. İşte belkide birçok insanın bilmediği özelliklerinden birisi budur. 

Onun için insanoğlu umumi mevcudada karşı bir muhabbet besliyor. Anne, baba, eş, araba, para vesaire. Bu sonsuz sevgi muhabbetini bunlar için dağıtıyor insanoğlu. Koca dünyayı bir hanemiz/evimiz gibi seviyoruz. Ve bunu dünyada misafir olduğumuzu ve öleceğimizi bile bile yapıyoruz. Misafiri olduğumuz bir evde bir dekor değişikliği yapsak, yenilesek düşüncesi insanda yoktur oysa. Nasıl olsa orada misafirizdir ve belli bir süre kaldıktan sonra gidecektir. Dolayısıyla bulunduğu hane için böyle bir düşüncesi olmaz, çünkü bu bizi misafir olarak ilgilendirmez zaten. Ayrıca misafir olduğunuz evin şekliyle ilgilenmek hane halkına saygısızlık anlamına dahi gelebilir. İnsana Allah sonsuz sevme özelliği vermiştir. İnsanı dünyaya bağlayanda budur. Ama bunun sınırını ve şeklini yine yaratan kendisi koymuştur.

Sevginin yanlış yere akmasının insana külfeti

Allah insana verdiği sonsuz sevgiyi nasıl kullanacağı hususnda bir rehber göndermiştir: HZ. Muhammed. O bize bizdeki duyguların nasıl kullanılacağını gösteriyor. Koca dünyayı evi gibi seviyor, ebedi cennete bahçesi gibi muhabbet ediyor insanoğlu. Halbuki muhabbet ettiği mevcudat durmuyor, gidiyor, sürekli kaçıyor. Hiç bir şey baki kalmıyor. Araba, mal, mülk, sevgi, güzellik kalmıyor gidiyor. Firaktan/ayrılıktan insan daima azap çekiyor. Onun o hadsiz muhabbeti/sevgisi hadsiz manevi bir azaba sebep oluyor. O azabı çekmekte ise kabahat ve kusur insana aittir. Çünkü kalbindeki hadsiz istidad-ı muhabbet/o sonsuz sevme özelliği, hadsiz bir cemal-i bakiye/sonsuz güzellik sahibi olan Allah’a tevci etmek için/Allah’a yöneltmek için verilmiş, o insan ise suistimal ederek o sevgiyi kötüye kullanarak o muhabbeti fani mevcudata/geçici varlıklara sarfettiği cihetle kusur ediyor, kusurunun cezasınıda ayrılığın azabıyla çekiyor.

Sevgide ölçü ve neyi neden sevmeli

Ölçü şudur: Dünyalık canlı veya cansız her şeye hak ettiği kadar değer vermek. Herkese herkesin hak ettiği kadar. Allah, din ve O’nun istediği şeyler yaptığı kadar değer vermek. Üzülmeyecek kadar sev diye bir söz vardır. Seni üzecek kadar sevgini hak etmeyene verme. İşte bu dünyadan teberri edip fani mahbubattan alakayı kesmek o sevgililer o insanı terketmeden evvel o insan o fani mevcudatı terketmek cihetiyle mahbub-u bakiye/gerçek sonsuz sevilecek olan Allah’a hasrı muhabbetini ona yöneltmekle ya baki entel baki cümlesi meydana çıkıyor. Baki olan hakikat yalnız Allah’dır. Masivadaki her şey ölümlüdür. Fani olan elbette baki bir muhabbete ezeli olmayan geçmiş ve ebedi olmayan gelecekteki bir aşka ve ebed için yaratılmış bir kalbin alakasına sebep olamaz demektir.

Dünyadaki sıkıntıları aşmanın çaresi

Allah hiç istemediğimiz halde sevdiğimiz şeyleri yaratmıştır. Dolayısıyla neyi seveceğimizi bile bilmiyorduk. Bir anda Allah bizi bütün sevebileceğimiz şeylerin içinde yaratmış. Biz ne istediğimizi bile bilmemiş bir şuur içindeydik. Hiç talep etmeden böyle bir misafirhanede ağırlanıyoruz. Allahın bize vadi şudur: Siz bütün muhabbetinizi bana verirseniz, bütün sevdiğiniz şeylerin kaynağının ben olduğumu bilir ve böyle iman ederseniz, ya baki entel baki der fani mevcudatın elinizden gitmesine üzülüp dert edinmezseniz hem dünyada sıkıntısız bir hayat hemde ebedi cennette sonsuz bir saadet yaşarsınız. Sırrı ya baki entel bakidir.

Madem hadsiz mahbubat fanidirler, beni bırakıp gidiyorlar, onlar beni bırakmadan evvel ben onları ya baki entel baki demekle bırakıyorum. Allah’ın bize sevdiklerimizle üzmesi ve sıkıntı vermesinin sebebi baki olanı anlamamızı istemesinden ve sevgimizi doğru yere yönlendirmememizi istemesindendir. Dünyada acı ve üzüntülerin temel kaynağı sevilene karşı duyulan sevginin ölçüsü ve en önemliside sevgiye Allah’ın dahil edilmeden, yani ya baki entel baki demeden duyulan sevgidir. Allah’ı düşünerek, inna ilahe veinna ileyhi raciun/Allah verdi Allah aldı demeden önce “Allah’ım  bu sevgi duyduğum şey fanidir, sen verir sen alırsın, bu sevgimi sen yarattığın için var et. Şuna duyduğum sevgi sana olan hayranlığımın artmasına vesile olsun. Sen yaratanların en büyüğüsün. Şüphesiz yaratmakta yok etmekte ancak senin isteğinle olur” diyerek ve bunun şuurunda olarak duyulan sevgi olmalıdır.

Asıl sonsuz olan ve sevilmeye layık olan Allah’dır

Yalnız sen bakisin, senin ibkan ile/senin devam ettirmen ile mevcudatın beka bulabildiğini bilip itikat ederim. Öyleyse senin muhabbetinle onlar sevilir. Yoksa alaka-i kalbe/kalbin alakasına layık değiller demektir. Madem sen bakisin yeter, her şeye bedelsin. Madem sen varsın, her şey var.

Evet mevcudatta sebeb-i muhabbet olan/sevginin sebebi olan hüzün, güzellik, ihsan, hediye ve kemal, kusursuzluk umumiyetle/genellikle baki hakikinin/sonsuz gerçek olanın hüsün, ihsan ve kemalatının işaratı ve çok perdelerden geçmiş zayıf gölgeleridir.  Yani Allah’ın kainatta tecellisi olan güzellikler Allah’ın zatının yanına kıyas edildiğinde dünyada en güzel diye adlandırmış olduğunuz ne varsa o esmanın tecelliyatının neticesi olan zatına kıyaslandırdığınız zaman bir gölge hükmünde kalır. Yani biz dünyadakiler değil aslında gölgeleri seviyoruzdur farkına varmadan. Oysa onu yansıtan gerçek güzelliği daha görmedik. Biz daha onun tecellisini görüyoruz. Temsilen biz olayı kameradan seyrediyoruz.

Işıkları söndürdüğümüz zaman tüm görüp hayran olduğumuz güzellikler kaybolur. Hakiki güzellik bu dünyada yoktur. Temsilen tecelliler olan kamera aradan kalkınca asıl güzellik görülecektir. Şu an her şeyi adeta bir kameradan seyrediyoruz. Bu kamera devreden çıktığında ekrandaki güzellik kayboluyor o güzelliğin yanında. Baki olan güzellikte hiç bir bozulma yoktur. Bozulmayan o kaynaktan tecelli edenle dünyadakiler ve dünya güzellikleri yaratılmıştır. Bunlar sevilir ama hakikatte o güzelliğe ulaşmak için sevilir. Bütün sevgimi buna değil sana yönlendiriyorum Allah'ım, bunlar şüphesiz birer tecellilerdir demeli ve bunun bilincinde olmalıdır. Dünyadaki tüm nimetlerin kaynağı Allah’tır ve insan dünyalıkları kaybetmekten mahsun olmamalıdır. Madem sen varsın Allah’ım her şey var ve her şeye yetersin demelidir. Bunların hepsi Esma-ul Hüsna’nın gölgelerinin gölgesidir. İnsan güneşi unutup onun ışıttığı dünyayı sevmesi çok enteresandır. Oysa tüm gördüklerimizin kaynağı güneştir. Güneş ortadan kalksa görünen görünmez olur. Sadece bir gölgeden ibarettir. Dolayısıyla güneş sevilmeye daha layıktır. Güneş balçıkla sıvanmaz sözü gerçektende çok yerinde bir sözdür. Siz mesela balçıkla camınızı sıvayıp güneş ışınlarının gelmesini engelleyebilirsiniz. Ama güneşin ışık saçmasını asla engellemeye gücünüz yetmez. İşte gördüğümüz güzelliklerin, güneşde dahil, kaynağı Allah’tır ve sevilmeye en layık olanıda Allah’tır. Gece ile gündüzün insana anlattığı çok şeyler vardır. Üzerinde düşünmek için bu dahi insana yeter.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Yıllara göre PKK tarafından şehid edilen Asker sayısı

Mustafa İslamoğlu'ndan ezber bozan zekat açıklaması